müzikal ayrıntı
gerçekleşmesine aylar olmasına rağmen biletlerin satışa çıkmasıyla birlikte bu haftanın ayrıntısı kesinlikle sonisphere festival 2010. biletleri sahne önünden mi saha içinden mi alalım karar verebilmiş değiliz ama ben şimdiden titremeye başladım.
meteopsikolojik ayrıntı
3 gündür hava neredeyse zemheri zamanlarından daha soğuk. cumartesi günü 3. cemre düştü ve kar yağdı. soğukla birlikte gri- sarı, yağmurlu, puslu poyraz havası. dışarı çıkmaya dair bir istek bırakmamakla birlikte kitap okuma isteğini bile yokediyor. volkan kusura bakma ama tam anathema dinleyerek melankoli yapılacak hava.
yemeksel ayrıntı
dün akşam ilk defa somon balığı yaptık. aslında ben ilk defa balık yaptım hakan ilk defa somon balığı yaptı. diğer balıklar gibi düşünüp adambaşı orta boy bir levrek boyunda hesaplanmaması gerektiğini öğrenmiş olduk. iki kişilik yaptığımız somon kesinlikle dört kişilikmiş yarısı kaldı. bir internet sitesinde gördüğüm bir tarifi yaptım. hardali, dereotu, tuz ve karabiberde (çok çok az da zeytinyağı) 1 saat beklettikten sonra ızgarada pişirdik. lezzetliydi ama gerçekten çok ama çok yağlı bir balık.
izleme ayrıntısı
bu hafta izlediğimiz filmler içerisinde evet budur dediğimiz bir film çıkmadı maalesef. genel olarak ya kötü ya iyi ama çok da gerekli değil tadındalardır. animasyon olarak coraline güzeldi ama süper değildi. the lovely bones kitap uyarlaması imiş, böyle bir filmi peter jackson ne amaçla çekmiş olabilir diye düşündüm ama bir cevap bulamadım. görsel olarak (fantastik diyebileceğimiz görseller) güzel olmakla birlikte pek yaratıcı değildi. konunun işlenişi, gözünden anlatılan karakterin seçimi, onun ruh hali vs güzel bir kurgu yakalanmış olsa da o kadar güzel işlenmemiş bence.
diğer izlediklerimiz daha kötüymüş sanırım şu anda başka ne izledik onları bile hatırlayamıyorum.
gerçekleşmeyen ayrıntı
istiklal caddesindeki bütün kitapçılara girip, kitaplara bakarak vakit geçirmek. sokaklara teker teker girip çıkmak, kuledibinde ve çukurcuma'da dolaşmak. hava muhalefet etti, önümüzdeki hafta umuyorum.
8 Mart 2010 Pazartesi
3 Aralık 2009 Perşembe
2 Aralık 2009 Çarşamba
göresim geldi
denizi seyretmeyi sever neredeyse her insan. kenarında oturup bakmayı uzun uzun.
bazıları içine bakıyor, bazıları içini görüyor
http://vimeo.com/7936132
bazıları içine bakıyor, bazıları içini görüyor
http://vimeo.com/7936132
bir gelecek arkeolojisine doğru
şu sıra elimde olan ve neredeyse yarısına geldiğim kitap ursula leguin - hep yuvaya dönmek. romanların detayları hayranlık uyandırır bende, ama bir ütopik romanın bu kadar detaylı olması ve bu detaylarla örülmüş dünyanın neredeyse kitaptan kafamı kaldırdığımda gördüğüm dünyadan daha gerçek olması sarsıcı. yazarın diğer kitaplarına göre okuması daha zor bir kitap olduğunu da belirtmek lazım. düz bir roman şeklinde değil de, sanki bir toplumun yaşamının ve gelenek görenek ve alışkanlıklarının incelendiği (gelecekte yaşayacak bir toplum) bir araştırma kitabı. bir genç kızın hayatı üzerinden roman ilerlerken, toplumun ritüelleri, dansları, şiirleri, yaşayışı ve bunlar gibi bir toplumu tanımaya- anlamaya yardımcı olacak bir sürü eser romanla birlikte ilerliyor.
kitabın arka sayfasından alıntı: "hep yuvaya dönmek, henüz var olmayan bir coğrafyada, bundan yüzlerce, belki binlerce yıl sonra yaşadığı varsayılan keş halkının dünyasını anlatıyor. keşler, insanlığın kendini yıkıma sürüklemesinin ardından, kuzey kaliforniyada, na vadisinde yaşayan barışçı bir halktır. ...... keşler, insan- doğa ilişkisinden başlayarak, hiçbir yanı bugün içinde yaşadığımıza benzemeyen bir dünyada yaşıyorlar. zamanın, çizgisel olmaktan çok, mevsimlik danslarla belirlenen döngüsel bir seyir izlediği bu dünyanın belki en temel özelliği, ilerlemeci ideale yabancı olması."
kitaptan alıntılar:
"Eyleme dökülmemiş arzu yozlaştırır"
"bu sadece kötü bir zamanda görülmüş bir düş. kar arabaları sürüp nükleer silahlar yapan, orta yaşlı ev kadınlarını esir kamplarının başına diken insanlara çekilmiş bir kol hareketi; yalnızca uygarlaşmışların anlayacağı bir uygarlık eleştirisi; kendine reddiye süsü veren bir onay, asit yağmurlarıyla ülser olmuş ruhlar için bir bardak süt, barışçı bir çulsuz ayaklanması, uzak batının en uzağında, günah bahçelerinde, vahşiler arasında yapılan bir yamyam dansı"
planımda bu akşam dido'nun önerisiyle reconstruction'ı izlemek ve onunla ilgili bir iki cümle yazmak da vardı. hakan henüz gelmediği ve o filmi birlikte izlemek istediğim için planlarım suya düştü. yakında diyelim.
:)
kitabın arka sayfasından alıntı: "hep yuvaya dönmek, henüz var olmayan bir coğrafyada, bundan yüzlerce, belki binlerce yıl sonra yaşadığı varsayılan keş halkının dünyasını anlatıyor. keşler, insanlığın kendini yıkıma sürüklemesinin ardından, kuzey kaliforniyada, na vadisinde yaşayan barışçı bir halktır. ...... keşler, insan- doğa ilişkisinden başlayarak, hiçbir yanı bugün içinde yaşadığımıza benzemeyen bir dünyada yaşıyorlar. zamanın, çizgisel olmaktan çok, mevsimlik danslarla belirlenen döngüsel bir seyir izlediği bu dünyanın belki en temel özelliği, ilerlemeci ideale yabancı olması."
kitaptan alıntılar:
"Eyleme dökülmemiş arzu yozlaştırır"
"bu sadece kötü bir zamanda görülmüş bir düş. kar arabaları sürüp nükleer silahlar yapan, orta yaşlı ev kadınlarını esir kamplarının başına diken insanlara çekilmiş bir kol hareketi; yalnızca uygarlaşmışların anlayacağı bir uygarlık eleştirisi; kendine reddiye süsü veren bir onay, asit yağmurlarıyla ülser olmuş ruhlar için bir bardak süt, barışçı bir çulsuz ayaklanması, uzak batının en uzağında, günah bahçelerinde, vahşiler arasında yapılan bir yamyam dansı"
planımda bu akşam dido'nun önerisiyle reconstruction'ı izlemek ve onunla ilgili bir iki cümle yazmak da vardı. hakan henüz gelmediği ve o filmi birlikte izlemek istediğim için planlarım suya düştü. yakında diyelim.
:)
20 Kasım 2009 Cuma
kütür kütür bas
iron maiden -the evil that men do
adını w. shakespeare julius caesar eserinde marcus antonius'un sarfettiği "the evil that man do lives after them, the good is oft interred with their bones" sözlerden almış kütür kütür bas dinleyesim geldiğinde dinlediğim hüzünlü şarkı.
kütür kütür bas nasıl mı olur? buyrun buradan yakın.
adını w. shakespeare julius caesar eserinde marcus antonius'un sarfettiği "the evil that man do lives after them, the good is oft interred with their bones" sözlerden almış kütür kütür bas dinleyesim geldiğinde dinlediğim hüzünlü şarkı.
kütür kütür bas nasıl mı olur? buyrun buradan yakın.
bu belki
anlatmak istediğim tam olarak "bu da değil" di
birşeyler vardır bilirsiniz, seversiniz, inanırsınız
çocukluktan, siz siz olmadan önceden kalma birşeyler
kötü yönleri - yanları da vardır ama iblis değildir, hiçbir zaman tam kötü - salt kötü olmamıştır, olamaz da doğasına aykırıdır.
başka örnekleri vardır bu dünyada, gerçek kötüler, insanın dimağını donduracak şeyler yapmışlar.
o onlardan hiç olmamıştır olamaz.
o, o olmadan önce daha büyük olduğu zamanlarda bile o derece kötü olmamış olsa da yaptığı kötü hoş olmayan şeyler vardır, ama onlar zaman düşünüldüğü takdirde çok da tuhaf değildir, iyi değildir ama normal denilebilir
ama o olduğunda, genç güçlü bağımsız özgür kendi kendine ayakta duran, o olduktan hemen sonra henüz 15 yaşlarında gençken, henüz onu vareden ölmeden birkaç ay önce
bu kadar kötü? habis? iblis?
olmamalıydı...
şartlar durum ne olursa olsun olmamalıydı
insan kendi başarılarıyla gurur duymalı sadece kendi yaptıklarıyla
içinde bulunduğu grup aile şehir devlet ırk değil sırf kendi
ve yine insan sadece kendi yaptıklarından utanmalı
ama utanıyorum, eğer buysa genim buysa kanım utanıyorum
birşeyler vardır bilirsiniz, seversiniz, inanırsınız
çocukluktan, siz siz olmadan önceden kalma birşeyler
kötü yönleri - yanları da vardır ama iblis değildir, hiçbir zaman tam kötü - salt kötü olmamıştır, olamaz da doğasına aykırıdır.
başka örnekleri vardır bu dünyada, gerçek kötüler, insanın dimağını donduracak şeyler yapmışlar.
o onlardan hiç olmamıştır olamaz.
o, o olmadan önce daha büyük olduğu zamanlarda bile o derece kötü olmamış olsa da yaptığı kötü hoş olmayan şeyler vardır, ama onlar zaman düşünüldüğü takdirde çok da tuhaf değildir, iyi değildir ama normal denilebilir
ama o olduğunda, genç güçlü bağımsız özgür kendi kendine ayakta duran, o olduktan hemen sonra henüz 15 yaşlarında gençken, henüz onu vareden ölmeden birkaç ay önce
bu kadar kötü? habis? iblis?
olmamalıydı...
şartlar durum ne olursa olsun olmamalıydı
insan kendi başarılarıyla gurur duymalı sadece kendi yaptıklarıyla
içinde bulunduğu grup aile şehir devlet ırk değil sırf kendi
ve yine insan sadece kendi yaptıklarından utanmalı
ama utanıyorum, eğer buysa genim buysa kanım utanıyorum
19 Kasım 2009 Perşembe
bu da değil

dünya bu dünya değildi
değişirken düşleri
büyüdü elleri
büyümenin sınırı vardı
görebildiği yaştaydı
bu o düş değildi
sanki kabusun yeriydi
düş'tü düştü kırıldı
küstü dünyaya, karardı
o bu dünyadan değildi
kanı reddetti
geni reddetti
toprağı reddetti
gül'dü gülüp geçemedi
dünya düş değildi
düşenler düşman değildi
düzen deştikçe göğsünü
gökyüzü mavi değildi
Kaydol:
Yorumlar (Atom)