2 Aralık 2009 Çarşamba

göresim geldi

denizi seyretmeyi sever neredeyse her insan. kenarında oturup bakmayı uzun uzun.
bazıları içine bakıyor, bazıları içini görüyor
http://vimeo.com/7936132

bir gelecek arkeolojisine doğru

şu sıra elimde olan ve neredeyse yarısına geldiğim kitap ursula leguin - hep yuvaya dönmek. romanların detayları hayranlık uyandırır bende, ama bir ütopik romanın bu kadar detaylı olması ve bu detaylarla örülmüş dünyanın neredeyse kitaptan kafamı kaldırdığımda gördüğüm dünyadan daha gerçek olması sarsıcı. yazarın diğer kitaplarına göre okuması daha zor bir kitap olduğunu da belirtmek lazım. düz bir roman şeklinde değil de, sanki bir toplumun yaşamının ve gelenek görenek ve alışkanlıklarının incelendiği (gelecekte yaşayacak bir toplum) bir araştırma kitabı. bir genç kızın hayatı üzerinden roman ilerlerken, toplumun ritüelleri, dansları, şiirleri, yaşayışı ve bunlar gibi bir toplumu tanımaya- anlamaya yardımcı olacak bir sürü eser romanla birlikte ilerliyor.

kitabın arka sayfasından alıntı: "hep yuvaya dönmek, henüz var olmayan bir coğrafyada, bundan yüzlerce, belki binlerce yıl sonra yaşadığı varsayılan keş halkının dünyasını anlatıyor. keşler, insanlığın kendini yıkıma sürüklemesinin ardından, kuzey kaliforniyada, na vadisinde yaşayan barışçı bir halktır. ...... keşler, insan- doğa ilişkisinden başlayarak, hiçbir yanı bugün içinde yaşadığımıza benzemeyen bir dünyada yaşıyorlar. zamanın, çizgisel olmaktan çok, mevsimlik danslarla belirlenen döngüsel bir seyir izlediği bu dünyanın belki en temel özelliği, ilerlemeci ideale yabancı olması."
kitaptan alıntılar:

"Eyleme dökülmemiş arzu yozlaştırır"

"bu sadece kötü bir zamanda görülmüş bir düş. kar arabaları sürüp nükleer silahlar yapan, orta yaşlı ev kadınlarını esir kamplarının başına diken insanlara çekilmiş bir kol hareketi; yalnızca uygarlaşmışların anlayacağı bir uygarlık eleştirisi; kendine reddiye süsü veren bir onay, asit yağmurlarıyla ülser olmuş ruhlar için bir bardak süt, barışçı bir çulsuz ayaklanması, uzak batının en uzağında, günah bahçelerinde, vahşiler arasında yapılan bir yamyam dansı"


planımda bu akşam dido'nun önerisiyle reconstruction'ı izlemek ve onunla ilgili bir iki cümle yazmak da vardı. hakan henüz gelmediği ve o filmi birlikte izlemek istediğim için planlarım suya düştü. yakında diyelim.

:)

20 Kasım 2009 Cuma

kütür kütür bas

iron maiden -the evil that men do

adını w. shakespeare julius caesar eserinde marcus antonius'un sarfettiği "the evil that man do lives after them, the good is oft interred with their bones" sözlerden almış kütür kütür bas dinleyesim geldiğinde dinlediğim hüzünlü şarkı.
kütür kütür bas nasıl mı olur? buyrun buradan yakın.

bu belki

anlatmak istediğim tam olarak "bu da değil" di
birşeyler vardır bilirsiniz, seversiniz, inanırsınız
çocukluktan, siz siz olmadan önceden kalma birşeyler
kötü yönleri - yanları da vardır ama iblis değildir, hiçbir zaman tam kötü - salt kötü olmamıştır, olamaz da doğasına aykırıdır.
başka örnekleri vardır bu dünyada, gerçek kötüler, insanın dimağını donduracak şeyler yapmışlar.
o onlardan hiç olmamıştır olamaz.
o, o olmadan önce daha büyük olduğu zamanlarda bile o derece kötü olmamış olsa da yaptığı kötü hoş olmayan şeyler vardır, ama onlar zaman düşünüldüğü takdirde çok da tuhaf değildir, iyi değildir ama normal denilebilir
ama o olduğunda, genç güçlü bağımsız özgür kendi kendine ayakta duran, o olduktan hemen sonra henüz 15 yaşlarında gençken, henüz onu vareden ölmeden birkaç ay önce
bu kadar kötü? habis? iblis?
olmamalıydı...
şartlar durum ne olursa olsun olmamalıydı
insan kendi başarılarıyla gurur duymalı sadece kendi yaptıklarıyla
içinde bulunduğu grup aile şehir devlet ırk değil sırf kendi
ve yine insan sadece kendi yaptıklarından utanmalı
ama utanıyorum, eğer buysa genim buysa kanım utanıyorum

19 Kasım 2009 Perşembe

bu da değil




dünya bu dünya değildi
değişirken düşleri
büyüdü elleri
büyümenin sınırı vardı
görebildiği yaştaydı

bu o düş değildi
sanki kabusun yeriydi
düş'tü düştü kırıldı
küstü dünyaya, karardı

o bu dünyadan değildi
kanı reddetti
geni reddetti
toprağı reddetti
gül'dü gülüp geçemedi

dünya düş değildi
düşenler düşman değildi
düzen deştikçe göğsünü
gökyüzü mavi değildi

6 Kasım 2009 Cuma

aa burada böyle bişey varmış

evet unutmuşuz
eh araya bir sürü olay mevzu heyecan atraksiyon girdi normaldir
normal değil aslında üzüldüm yani bu kadar ara verdiğimize
özür dileyim kendimden ve buradan, söz vereyim yeni yazı için tez vakitte
ekim'de kaş olabilir
kaş mekanları olabilir
evlenmek üzerine olmaz yok o sıkıcı bir konu
:)

15 Temmuz 2009 Çarşamba

deneme 1

1, sersemletici bir uykudan gözlerini açmaya çalışır. kafası kazan gibidir. bacaklarında ve kollarındaki morlukları, çizikleri farkeder ve hemen ardından açık olduklarını...
2, panikle fırlar, elindeki sopa ve bezi saklayacak bir yer arar, kayanın altına koyar. sakinleşir
3, uyanır, etrafına tanıdık gözlerle bakar. tanımadığı ise iki kişi ve yalnız uyanmama duygusudur.

2, 1 ve 3 ü görünce sopayı çaktırmadan geri alarak pantalonuna sokar. daha ileri doğru çevrede kimse var mı diye bakar, sesler için kulak kesilir.
1, kıyafetlerindeki yırtık yerleri inceleyerek ayağa kalkar, sendeler
3, 1 e yardım etmek için davranır vazgeçer, bir sigara yakar.

2 (temkinli): kardeş, bi sigaran var mı?
3 : şununla birlikte mi geldiniz? buyur
2: hayır, hayatımda ne onu ne burayı gördüm daha önce. burası neresi? daha bir sürü soru var kafamda çınlayan ama...
3: önce sigaranı iç

deneme 1.1

Yaşamın hiç bir alanında bir araya gelmeyecek özelliklere sahip insanlar bir gün bir şekilde bir araya gelir. belki sadece birinin belki de hiçbirinin yaşam alanı değildir buluşma noktaları.
peki bu yaşam alanı tek bir vücut ise?

8 Temmuz 2009 Çarşamba

sabah denyoluğu

adressiz mektup kaybolur mu? bu yazıdan bir önerme çıkmayacak bir önermem değil merakım var.
evet bu sabah sorum budur. her kuşu siktim bi leylek kaldı ya, herşeyi çözdüm bu sabah tek derdim bu, bunun peşine düştüm.
örneklendirerek sorumu açmak isterim sabah denyoluğumun maruzatı için.
şimdi misal olarak ben bir mektup yazdım ve adres yazmadan postaladım mektubu. mektup nereye gider? gönderen yazıyorsa bi ihtimal döner yazmıyorsa çöpe atılır he mi?
yanlış adres yazıyorsa ya da gönderilenin adresi artık o adres değilse ne olur? bi kısım dolaşır ilk adrese gider burada öyle biri yok diye döner bi adet ptt'ye. dönerken diğer adresli mektuplarıyla orada burada sürter (burada biraz kayıp oluyor olabilir) sonrada döndüğü ptt'de bi kısım sürünür. orası mektuplar için barınak sayılacağından orada kayıp sayılmaz (di mi?).
sahibine dönebilirse de sorun yok
sahibinin (gönderenin) adresine gelir sahibi evde yoksa boka sarabilir.
ay tamam sonra devam edeceğim.
başka bir örnek veresim geldi her ne kadar bu örnek de bi yere sürülecek bilgi içermese de.
adanın birine düşmüş bir adam var diyelim, sawyer olsun ama yalnız olsun (kıyamadım tamam kate de olsun yanında). şişeye mektup koyarak okyanusa bıraksın saçmalamasın adres de yazmasın.
bu mektup karaya ulaşırsa kaybolmamış mı olur? yoksa amerika dışında biri yere ulaşırsa kaybolmuş mu sayılır? bir balina yutsa kaya kovuğuna sıkışsa? birinin eline geçse, eski bir defterin arasında saklasa?

21 Haziran 2009 Pazar

Son nefesinden korktuğu için nefesini tutan adamın ölümü.....
Son yaşadığı heyecanı kaybetmemek için heyecan yaşamaktan kaçan kadının korkusu....
Yaşlanmaktan korkutuğu için genç olamayan kız....
Hep gençliğini düşünüp kopamadığı için olgunluğunun tadını çıkaramayan kadın...
Sarhoş olacağım korkusuyla içkisinin tadını çıkaramayan kişi....
Aldatılacağım korkusuyla asla sevemeyen o.....
Yargılanırım korkusuyla konuşamayan zat....
Yetersiz kalırım korkusuyla sevişemeyen sen....
Yediği kazığın olgunluğuna eremediği için insanlardan kaçan şu...
Kahraman olacağım kaygısıyla hayatı kaçıran....
Evlilikten,ilişkiden,seksten,aşktan,içkiden,sevmekten,dostluktan,insanlardan,
hayvanlardan,uzaydan,benden,senden,ondan,şundan,başarıdan,başarısızlıktan,sevilmekten,sevilmemekten
iyi nottan,kötü nottan,paradan,parasızlıktan.......korku yüzünden sen olamayan:
----heeeeey....uyan da balığa çıkalım....sen doğdun,ölümünse seni bekler...arayı açmak elinde....hadi koş aç arayı....cehennem var...cehennem korku...cennetse görmeyi beceren gözlerimiz..Artık o göz her nerenden görüyorsa???...Sen O sundur........

12 Haziran 2009 Cuma

sıfır

sırrımı sıfırda açık etmemeliyim.
başlık sıfır olduğunda devamının geleceğine dair bir beklenti oluşturmaz, oysa "bir" %99 bunun devamı gelecek sinyalini verir. sıfırdan bir beklentimiz olamaz kendisi hiçliğin rakamıdır birden önce gelen başlangıç noktası belki de hikayenin özetinin, ön yazısının, karakterlerin geçtiği bölüm olsa da.
%99 a girmekten hoşlanmayanlar 0-1-2-3-4 diye sayarlar. bunların yıldan doğum yıllarını çıkartarak buldukları yaşları da hep kafamı karıştırır. onların yaşlarıyla ilgili bir sorunum yok ben kendimi bir yaşta bilmiş kabullenmişimdir onu da değiştirmeye çalıştıklarında kurur kalırım kaya üstü deniz kestanesi misali (bu örnek nereden geldi bilmiyorum hiç sevmem ben o aletleri aslında, deniz ayakkabısı çok faydalı bir şey düşünmeden basıyorsunuz denize lay laayy)
numara verme fasa fisosunda köylü kurnazı türk milletinin acaip örnekleri vardır.
örnek: 1. geleneksel çilek festivali
bu ironik mi? gelenekselleştirmeyi mi düşünüyorlar? yoksa eskiden var olan unutulmuş bir festivali diriltme çabaları mı. x sonsuza giderken çilek (bu sene yiyemiyorum çilek kırmızı bir leke musallat oldu)
örnek bir diğerinden: kebapçı, market ya da bakkalarda
şenocaklar 2
biz ne anlarız bundan marketler zinciri var bunların
halbuse bi tanedir ve adı 2 dir
olur tabi normal
sıfır demiştim ben değil mi?
sırrımı burada açık etmeme gerekliliğim beni akıcı yazmaktan alıkoyuyor.. koy dibine olmuyor ama heyecanı kalmaz :D
cuma akşamı evde bi başıma içmeyeli çok uzun zaman olmuş. bi yandan sıkıcı bi yandan keyifli.. su baskınında şişen puzzlelarımı nihayet kurtararak başladım henüz çerçevesi bitmedi.
bişey dürttü yaz oku falan dedi (merkür de mi evet evet seviyor beni)
ne okuduğumu söylemeyemeyeğim o da sır:)

11 Haziran 2009 Perşembe

düş günlüğü

dolunaydan beri garip rüyalar görüyorum. burada kendime bir rüya günlüğü oluşturayım bari dedim.

dolunay gecesi rüyası(08062009):

kalabalık bir yerdeyim açık alan bir sürü insan var, yanımda biri var genelde rüyalarda olduğu üzere kim bilmiyorum. bir otobüs duruyor ve içinden futbol milli takımı iniyor.
bu arada ileride bir yerde nursel'i görüyorum, yanımdakine söyleyerek yanına doğru gidiyorum. yanına geldiğimde nursel'in ilkokuldaki hali, anlam veremiyorum ama farkedene kadar naber vs gibi birşeyler söylemişim. dönüp anlamsız ve tanımadan bakıyor, pardon birine benzettim sanırım falan gibi bişeyler diyorum ne diyeceğimi bilemeden. sizi bir yerden tanıyorum galiba diyor.
uzaklaşıyorum.
çantamdan 0,5 uç kutusu düşüyor. nihat kahveci eline alıyor, eskiden ben de kullanırdım bunlardan yıllardır görmüyorum falan diyor, duygulanıyor da.
garipti

dün geceki daha karışık ve kopuk kopuk aslında anlatması zor(11.06.2009):
ya nikah ya kınamız. çok fazla insan yok, hakan'ın ailesinden hiçkimse yok. babamın çok alakasız iki akrabasını görüyorum oyalı örtü gibi birşey veriyorlar, birinin çok ince el işi olduğunu diğerinin işe yaramayacağını söylüyor annem. hakan'ın üzerinde açık mavi kot ve kırmızı merserize var. kızıyorum çok en azından takım elbise giyseydin bu kadar sorumsuz olunmaz ki diye. füsun alışacaksın sorumsuzluklara bu daha bir şey değil diyor.
üzerimi değiştirirken taksime gideceğim diyorum, didem benim biraz işim var arkandan gelirim diyor, çıkıp yürümeye başlıyorum.
ayakkabılarım eş değil, dönüp değiştirmeye de üşeniyorum
uyandım sonra:d
kendimi gelinlikle görmedim notu da düşeyim :)

4 Haziran 2009 Perşembe

bir amacı var mı yoksa gaz mı?

hava garip bugün. yazı bekliyorduk biz yağmur yağdı böyle bir melankoli çöktü üzerimize gri kanatlı melek gibi (hep böyle cümleler kurmak istiyorum, çok özeniyorum sürekli böyle cümlelerle konuşan- yazan insanlara. eklentik durmuyor onlarda kalıplarına uyuyor, benim kalıbıma göre değil. hay kalıbıma!)

yağmur üstü alan parsons project idi amacım rainbow oldu (manidar olmuş yazarken farkettim kozmos sizi inandırsın (bu da yeni trende uyduğumu gösterme cümleciği kozmik kuşlarım))

bazı insanlar var, heryerde . burada orada yanı başımızda medyada. bu insanların doğuştan gelen bir yetenekleri mi var bilemedim (gaz mı sorusuna giriş yapıyorum sayın izleyici öküzüm ama gözünüze sokuyorum bunu). yaptıkları her şey içten bir ilgiyle karşılanır bu insanların. sosyal toplum böceği diyebiliriz bu insanlara (yemin ederim böcek bir aşağılama içermiyor bu cümlede). böyle misal bir parti verirler - doğum günü partisi diyelim. yılın partisi olur, 1000 kişi gider partiye, yolda görüp bir kere merhaba dediği insandan 4 yıl önce lise arkadaşına rastladığı bir gün arkadaşının yanında olan bir bira içtikleri adama kadar herkes vardır orada. herkes gitmeden önce ve partiyi takiben süper olacak şahane partiyi dört gözle bekliyorum temalı mesajlarını da topluma açık her türlü mecrada açıklamadan duramaz.
(bu este bir kere düşündüm kıskanıyor muyum gazım mı var yoksa öylesine içimden mi geldi diye, karar verince söyleyeceğim söz).

yine örnek vereceğim eften püften dedim ya yukarıda ona örnek. misal yine böyle bir insan evladı internet üzerinde herhangi bir mecrada bir yazı yazar (şu an benim yaptığım şey gibi tam olarak. eften püftenliği de dahil, tek fark ben o insan grubuna dahil değilim) herkes takibe alır, yüzlerce yorum tebrikler gırla gider.

işin özünde garip olan bu insanlar başarılı kişilerdir aynı zamanda. genel olarak yani. iyi okullar bitirmişlerdir, kariyerleri iyidir, ayakları yere sağlam basar, sohbetleri keyiflidir. ammaaa velakin bu parlak auralı sosyalliklerinin bunlarla bir ilgisi yoktur. bunların etkisi vardır ama sebep değildir bunlar. bir nevi peygamberdir bu insanlar belki de.

şimdi, bir duraklama daha oldu. düşündüm evet

1. bu insanların bu etkinliğinin kaynağını bulamadım
2. kıskanmadığımı sanıyorum hala
3. bu tarz sevdiğim insanlar oluyor arada ben de onları şevkle takip ediyorum sonra unutuyorum (bu genel bir hayırsızlık olabilir bana dair)
4. bu insanların da kompleksleri oluyor ilk bakışta farkedilmeyen
5. bu insanların gözle görülen çok net ama herkesin yok saydığı (bi nevi kral çıplak) kompleksleri vardır (bu noktada bu sosyal peygamber auralı insanlara da üzüldüm. kimseyle paylaşamazlar sıkıntılarını, komplekslerini ama bu başka bir yazının konusu olabilir)
6. beşinci maddeden sonra kıskanmadığımdan emin oldum
7. biri beni bu yazıdan kurtarsın (burada duraklamadan öteye gittim, kargo geldi aldım tuvalete gittim döndüm falan gerçekten yabancılaştım mevzuya)

biri beni aydınlatsa bu konuda ne güzel olur( lütfeeen yalvarıyorum, evren aşkına, kozmos size gönlünüzden geçenin 5 katını versin)

edit büdüt:
eften püfteni bir kere kullanıp yukarıya referans vermişim ya! yuh bana! aferin bana.

1 Haziran 2009 Pazartesi

bir ilişki nasıl olmalıdır

Birinci Manifesto, Cem Akaş*

1. Bir ilişki ilişmekle yetinmemelidir. Kıyıya, köşeye, ucuna veya kenarına oturmakla, oturuyormuş gibi yapmakla gemi yürütülmez. Üzerine oturulacak şey süngü bile olsa, tam anlamıyla oturmak şarttır.

2. Islak olmayan bir ilişki düşünülemez.

3. Aslında ilişki diye bir şey yoktur; her şey palavradır. İki insan ancak birbirlerine ilişmedikleri sürece birbirlerini yaşatabilir. Birlikte değişim bir ortaçağ yalanıdır.

4. Olmuyorsa olmuyor kuralı: kelek kavuna şeker serpmek kadar anlamsız bir hareket daha bulunabilir, ama bu zor olacaktır.

5. Herkesin kavun yerine ayva yemeye hakkı vardır.

6. Duvar çentiklerinin gölgesinin derin olacağı unutulmamalıdır.

7. Söylenmeyen söz ağırlaşır.

8. Herkesin kendine ait bir karanlığı olması gerektiği, tartışılmaz bir gerçektir.

9. Bir ilişkide gerçek diye bir şey yoktur. Dolayısıyla kaç kilo ettiği bilinemez.

10. Avukatlar ve polisler, sevgiyi mülkiyet kanunlarının hükmüne sokmakta başarısızlığa uğramaya mahkumdur.

11. Bedenlerin birbirine alışması söz konusudur. Bu, beyinler için de geçerlidir. Bu konuyla küçük mavi cinler ilgilenecektir.

12. Acı çektirme sanatı gün geçtikçe ilerlemektedir.her ilişkinin amacı, bu sanatı kusursuzluğa ulaştırmak için çabalamaktır.

13. Her insanın duvarları vardır. Her duvarın gedikleri vardır. İlişkide dürüstlük, insanların birbirlerine verdiği ve bu gedikleri gösteren haritaların doğruluk derecesiyle orantılıdır. Orantı sabiti 1.7�dir.

14. Duvarlara işemeyiniz.

15. Her insanın paspas olmaktan sıkılmaya hakkı vardır.

16. Beklemek erdem değil, çaresizliktir.

17. İnsan temelde yalnızdır. Üst katlar için kesin bir şey söylenemez.

18. Yalnızlık paylaşılmaz. Paylaşılırsa raconu kalmaz.

19. Erken kalkanın kahvaltıyı hazırlaması, uzun vadede bir ütopyadan ibarettir.

20. In the long run we are all alive.

21. İnsan tek başına da sıkılabiliyorsa bu becerisini geliştirmelidir.

22. Aslıda ilişki diye bir şey vardır. Her şeyin palavra olması hiçbir şeyi değiştirmez. Aşk her ilişkide bir olasılıktır. Yaşam da her ilişkide bir olasılıktır. Dolayısıyla aşkın ne olduğu bilinmemekle birlikte yaşam aşktır. Bu madde, 3. maddeyle çelişmez.

23. Diğerinin bokunu temizlemek, aşkın varlığını kanıtlamaz. Diğerinin aşkını temizlemek, bokun varlığını kanıtlar.

24. Metal yorgunluğu, uzun süre sıkılı kalan bir vidanın ya da bükülü duran bir levhanın yorulup kırılması gibi bir şeydir. Aynı paralelde ilişki yorgunluğundan söz edilebilir.

25. İlişki, il-İŞ-ki değildir. Fazla mesai ücrete tabi değildir. Görev bilincinizi götünüze sokunuz.

26. İlişkilerde eşzamanlılık olanaksızdır. Herkesin zamanı kendine göre işler. Ortada tek bir dağın olması, değişik açılardan bakıldığında değişik şeyleri görüldüğü gerçeğini değiştirmez.

27. Rüyalar, anılar kadar önemlidir. Tabiri caizdir.

28. Herkes kendi efsanesini kurmak ve yaşatmakla yükümlüdür. Ancak bireysel efsaneler var olduğunda ortak bir efsane oluşturulabilir.

29. Dil, iletişim kurmak için başvurulacak son amaçlardan biri olmalıdır. Bir çelişki gibi görünse de konuşmak şarttır. Bu, koklaşmanın ve telepatinin önemini hiçbir şekilde yadsımaz.

30. Yolların uzun ve ince olması, üzerlerinde gündüz-gece gidilmesini gerektirmez.

31. Her son�un nasıl olacağı en başından bellidir.

32. Eğer bir ilişkinin bitmesi mümkünse bitecektir.

33. Bunun birinci manifesto olması, ikinci bir manifestonun olmayacağı anlamına gelmez.

*Bir İlişki Nasıl Olmalıdır Birinci Manifesto, Cem Akaş
Kaynak: 7, ALTIKIRKBEŞ Yayınları, Aralık 1992 1.Baskı

ilk haziran ve performans karmaşası

haziran'ın ve ilkokul mevsimler cetveline göre yazın ilk günü...
hava parçalı güneşli, bir miktar pazartesi sendromu da yok değil hani.
bir yandan proseslerin performans kriterleriyle bir yandan elektrik süpürgelerinin performans değerleriyle cebelleşiyorum. hangisi daha sanal hangisi daha insani hangisi bana daha uzak karar verebilmiş değilim. prosesler daha tanıdık ama onların verdiği sayısal rakamlardan bi haber değilim.
bir elektrik süpürgesi bu kadar karmaşık olmak zorunda mı? torbalısı torbasızı filtre çeşitleri gücü çekişi.
lcd ekran koymuşlar yaf napıcam lcd ekranı süpürgede??? süpürge bu süpürgeee!!!
ne diye başlamıştım halbuse? yeni bir ay yeni bir yazın ilk gününe rakı dökesim şarap süzesim vardı güne başlarken... haftasonunu evde yayılmacı devrimci geçirmiş bir ruh olarak bütün enerjimi toplamıştım. sonra süpürge çıktı karşıma, kelime bile bir tuhaf.
gerçi itiraf edeyim hemen başka şeylerden kaçmak için kullanmadım da değil süpürgeyi. bakmam ilgilenmem seçmem gereken bir sürü şey arasından hiç bir şey anlamadığım için ilgilenesi en kolay gelen ürünü seçmiş olmam muhtemel.
satsuma mı (bu kelimeyi yeni öğrendim kullanmam lazım pekişsin) limon mu mandalina mı? bunu seçmeliyim oysa. karpuz mu kavun mu seçimi bana göre değil kavuna 100 basarım her seferinde, kirazı tek geçerim.
sıyırmadan bu yazıdan sıyrılayım derim

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Küçük kız annesinin topuklu ayakkabısını giydi...cıvıl cıvıl döndü kendi ekseninde...döndü döndü döndü ...büyüdü....hiç topuklu ayakkabısı olmadı....büyüdü...eksen daraldı...dönemez oldu...sıkıştı...kasıldı kaldı....

düş zamandan


'Zaman yolu'nda seyirtirken,
Üstüne basıp geçtiğimiz
Düşleri düşünürdüm de..
Üzülürdüm...
Gölgemi görevlendirdim dün.
Yürüsün gerisin geriye,
Toplasın ne var ne yoksa..
Çıkagelmiş bir tomar düşle
Bugün, düşün.

Tarif şu;
Zaman, gizli tozu ölümün
Bir tutam düş üstüne
Serpildi mi büyürsün...

serbest düşüş

hafta ortası, gün ortası ve nerdeyse ömrün ortası...
bu kadar ortaya düşmese de çağrışımların içine düşüşe sebep rearviewmirror yine (radyo dinlemenin zararları). aynamdan bakıyorum hızla ilerken arkamda kalanlara (onlar da hızla ters yönde gidiyor olabilirler emin değilim, direksiyon bende dikiz aynasına ben bakıyorum sansam da)
kasvetli yağmurlu 76T yolculuğu. gençliğimizi yedi lan avcılar -taksim yolu, şimdi metrobüsle zırt fırt gidip geliyorlar ya kıskanmıyor değilim. neyse mevzu bu değildi. arka koltukta 3 kişi 3 walkman iki çıkışlı jak (bunlara başka bir şey deniliyordur kesin). şarkıyı dinleten arkadaş şarkıyı ayarlayıp biz ilk defa dinleyenlere verdi kulaklıkları yüzünde muzaffer bir gülümseme ile. beğeneceğimize hatta hayran kalacağımıza emin. sözlerini ve adını bile bilmeden ben de bir uzay hissi uyandırmıştı, uzayda düşüyor hissi, boşlukta salınan bir astronot (arada oluyor bu savatage- chance dinlediğimde gözümün önüne çocuk parkı gelmişti) adı space dye vest imiş bu daha ilk dinlenişte ömrüme kazınacağını anladığım şarkının adı. ilk müzik vurdu elbet sözlerden kulağa bir kaç kelime çarptı geçti, love is an act of blood oldu sonraları anlamı.

bu seriye devam edesim var ara ara. kazınan şarkılar ve tanışma anlarıyla birlikte..

oyun

yazı gibi ama değil, mektup gibi ama hikaye, oyun gibi ama...
bu cümle bir yere bağlanmalıydı ama üşendim. daha blogun ilk yazısında üşenirsem ne olur bilemem tabi.
amaç biriktirmek, belki bir gün biriktirdiklerimizin yapmak istediklerimize faydası olur.
bir yerden başlamak lazımdı düş'e düşün'e . o yer burasıdır belki.